VAŞAK yazımı yazmaya karar verdiğimde; başka başka konularda sohbetlerken bir vesileyle anneme vaşaktan bahsettim. Aklıma yazmışım ya onu, her konuya aklımda ne varsa sokuşturma huyum sadece tazarken değil, konuşurken de vuku buluyor demek ! Annemse vaşağı bilmiyordu. Başak diye başka bir hayvandan bahsediyor, hemde bizim.köyde oldukça çok olduğunu söylüyordu. Üstelik kışın köyün yakınlarına kadar geldiklerinden dem vuruyordu. Epey bir konuşmadan sonra, ikisinin de, aynı hayvan olduğunda karar kıldık.
Nesli tehlikede olan canlılardan biri vaşak. Kedigillerden. Bizim köyün civarında çoğalmalarının sebebi köy nüfusunun çok çok azalması olabilir. Bizim köy Kastamonunun Araç ilçesinin Özbel köyüdür. Aracın tüm köyleri gibi, o da bir orman köyüdür. Benim vaşak diye bir hayvanın varlığından haberdarlığım Jack London'ın kitabıyla oldu. Üniversite yıllarımdaydı, yani çok seneler evvel ! Beyaz Diş yahut Vahşetin Çağrısı kitaplarından birisinde, ara ara vaşaktan bahsediyordu. Avını yakalamadaki becerisinin çok üst düzeyde olduğunu vurgulayıp, çevikliğine methiyeler düzüyordu. Kurtlar dahi, ondan çekiniyor, korkuyordu ! Böyle bir kediymiş o.
Jack London'ın bu iki kitabını çok sevmiştim. Her ikisinin filmi de, TV de gösterilmişti fakat hep olduğu gibi, kitaplar filmlerden katbekat daha güzeldi. İkisini de okurken, kızak köpeklerine yapılan zülme tanıklık ettirilirsiniz. Kimi insanların zalimliğini, kimilerininse şefkatini ve sevgisini hayvanların duygularıyla öğrenirsiniz. Her iki kitabında, çocukların duygu dünyalarını geliştirmede oldukça faydalı olduğuna inanıyorum. Merhamet duygularını geliştirerek, bir hayvanın iç dünyasına sızıp, onlarla empati yapabilmeyi öğretiyorlar. Bu kitaplarda Jack London'a bayılıp, hızımı alamayarak, Ademden Önceyi de okumuştum. İnsanın evrim sürecini anlatan, güzel, akıcı, hoş bir kitaptı fakat yazıldığı dönemde kabul gören bilimsel doğruların bazılarının, sonraki zamanlarda yanlışlığı ortaya çıkınca, anlatılanların bir kısmı geçerliliğini yitirmiş olmuş. Kitapta, insanların yaşamlarını, ağaçların üstünde sürdürdükleri dönem konu edilmiş. Kurtlardan, ayılardan kendisi için tehlike arz eden hayvanlardan, ağaçta yaşayarak korunduğu dönemleri anlatıyordu. Ağaçta yaşayanların, en büyük korkusu da, ağaçtan düşmek olmuş, çünki bir taraflarının kırılmasının da ötesinde, ağacın altında, onu bekleyen vahşi hayvanlarca, ölüm onları bekliyor. Korkunun ecele faydası yok demiş bizim atalar. Kimi zaman da düşmüşler elbette. Düşmelerinin ekserisi uyurken oluyor. Bazen uykuya dalarken yaşadığımız düşme hissinin; o zamanlarda, ağaçtan düşüp de, bir şekilde hayatta kalanların genetiğine kazınarak, bize kadar geldiğini idda ediyordu.. Düşme deneyiminin, genetiğimize bir şekilde kayıt edildiği iddası, bugün bilimce doğru bulunmuyor ama kimbilir belki de doğrudur. Bilimin de, kimi zaman yanılıp karar değiştirdiğini, son yıllarda oldukça sık görebiliyoruz.!
Bu sene ben de, canlı bir vaşak görme şerefine nail oldum. Onları görmek gerçekten bir şeref, çünki çok zor görülebiliyorlar. Dilek Yarımadası Milli Parkından dönerken, arabanın önünden geçti. Deniz tarafına geçiyor, belki de yemek aramaya gidiyordu . Çok güzeldi; oldukça sağlıklı, yeterli ve dengeli beslendiği her halinden belli olan bir vaşak gözlerimizin önündeydi. Bejle duman rengi arasında bir renkte ve boyutlarıyla adelosan yaşlarda olduğunu düşündürüyordu. Onu burada görünce ; Yenice ormanlarında, Küre dağlarında, Ilgazda veya Aladağlarda hatta diğer bütün dağlarda var olduklarını hayal ettim. Hakikaten de Jack London'ın dediği gibi, çok atak ve çevik davranarak birden yok oldu. Sadece bir an görebildik fakat sivri uçlu kulakları kendisini tanımamızı sağladı ve vaşak olduğunu anlamamızla birlikte kayboluverdi. Bir keresinde de Safranbolu'da , yine arabayla giderken, önümüzden karaca geçmişti. Öyle tatlı ve öyle güzeldi ki, avcıların onlara nasıl kıydığını insan anlayamıyor. Onların ayaklarından Devrekte baston yapıyorlar. Devrek, bastonlarıyla ünlüdür.. Bastonun el tutma yerine koyuluyorlar onların ayaklarını. Ne korkunç değil mi ? Hala devam ediyor mudur bu üretim böyle, bilmiyorum, umarım etmiyordur. Ava giden avlanır demiş atalarımız ; bunu yapanlardan bunun cezası, birgün evren bilgisayarından çıkıyor mutlaka! Vaşağı gördüğümüz anda fotoğrafını çekebilseydim Çağan Şekercioğluna atardım. Onun programlarını TRT belgeselde zevkle seyrediyorum. Pazar günleri saat 20 de Yok Olmadan Keşfet proğramını kaçıramam.. Her bölümde değişik hayvanların fotoğraflaması yapılıyor. Yılbaşı öncesi Kaş'taki çekimlerde balıkları gösterdi, ondan bir önceki programda keklik peşindeydiler. Manzaralar muhteşemdi. Hayvanları fotoğraflamak için büyük bir sabırla, nasıl uğraşıp didindiklerine şahit oluyorsunuz. Onları denk getirip görüntüye alabilmek, saatler, günler sürebiliyor. Proğramın görüntü kalitesi ve doğa manzaraları harika. Özellikle keklik çekimleri, bana yıllar evvel seyrettiğim TESS filmini anımsattı. Bu film; benim fikrime göre şaheser yapıtlardandır. Ankara'da okurken seyretmiştim.. Oyuncular ve oyunculuklar muhteşem, görüntüler daha da muhteşem bir filmdi ! Başroldeki Nastasia Kinskinin performansına ben kendi adıma şapkamı çıkarmıştım. Film boyunca çok doğaldı; oldukça uzun bir filmdir tıpkı Dr. Jivago gibi. Her iki filmde seyredilmesi gereken önemli filmlerden tıpkı bizdeki Selvi Boylum Al Yazmalım gibi !
Sevgilerimle
Dyt. Güner Erbay