MANOLYA

MANOLYA
21 Eylül 2023

"Manolya çiçeği, aşkı temsil ediyormuş, ben hep kırmızı gül olarak bilirdim fakat onunkinin farkı, asil bir aşk olmasıymış. Çiçeğin görünümü asaleti veriyor düşünceye; rengiyle, dokusunun pürüzsüz kadifemsiliği ile.!  Aynı zamanda alçak gönüllü olmayı, haysiyet sahibi olmayı, masum olmayı ve sebat etmeyi simgeler diyor internetteki bilgiler. Asil bir aşk için, masumiyet, önemli bir gereklilik olmalı... Temiz kalpli olmak masumiyetin ilk şartı ve bu öyle bir şart ki; suçsuzluk ve günahsızlık olarak tariflenen bu kelimede, bunları bile ardında bırakabiliyor. Bembeyaz rengi ile gerçekten insanda masumiyeti çağrıştıran bir görünümü var. Manolya kelimesi bana tanıdığım fakat gönlüne ne kadar girebildiğimi bilemediğim bir arkadaşımı hatırlatır.İlk  gençlik yıllarımın arkadaşı, yurt arkadaşı !

Benim kaldığım  yıllarda  Hacettepe yurdunda odalar dört kişilikti fakat son sene, başka üniversitelerin öğrencilerini de yurda kabul etmiş, odadaki kişi sayısı altıya çıkmıştı. Okul ve sınıf arkadaşı olarak, biz üç kişi hep aynı odada kalır, diğer bir kişi her sene sürprizimiz olurdu.

O sene Manolya geldi odamıza. Kumral, o yaştaki birisine göre hafif kilolu ve fazla uyumlu bir kızdı.Öyle ki, odada var mıydı, yok muydu diyeceğim neredeyse fakat  belli ki rüyaları öyle değildi. Sık sık yüksek sesle bağırır tarzda  sayıklar, bazen de  elini kolunu  etrafa savururdu. Odalar dar ve uzun olduğu için, ranzalarımız uzunlamasına dizili durmak zorundaydı. Yatakların karşısında çelik dolaplarımız ve bir de masa vardı.  Haliyle uyurken başında  Manolyanın tokatının  patlamaması için, onun baş tarafına, diğer  yatan kişinin ayakları gelmeliydi. Şimdi düşündüğümde keşke o kadar uyumlu olmayabilseydi diyorum, belki o zaman rüyalarını  daha sakin yaşayabilirdi. Uykusunda bağırarak, elini kolunu etrafa yapıştırmazdı belki. Bazı sorunları vardı, anlamıştık.  Bir kaç kere konuşmaya çalıştık; bir sıkıntısı olup olmadığını sorduk, cevap alamadık, iyi olduğunu söylüyordu inatla. O  kendisini bize açılacak kadar yakın hissedemedi, biz de o yakınlığı sağlamayı belli ki  beceremedik... Bir gece koridordan bağırış çağırış sesleri gelirken; birisi odamıza hızla dalıp, koşun Manolya'yı dövüyorlar dedi. Koştuk hemen  kurtardık Manolyamızı. Bal rengi saçları olan, güzel, sessiz Manolyamız kolay lokma olmuş birilerine !

Bir süre sonra odadaki diğer kızlardan Manolya hakkında şikayetler gelmeye başladı. Manolya bir şeyler yürütüyordu. En çok da parfüm fıslatıyordu izinsiz.  Ara ara iç çamaşırı, birazcık para falan da alıyormuş !.. Parası yokmuş  besbelli ? Kızlar sıkı sıkı dolaplarını kilitlemeye başladılar. Dolap kilitlemek hiç benlik bir durum değildi, bir iki bir şey alacak diye kilit vuramazdım kapılara. Kapılar her daim açık olmalıydı kalbimize aldığımız  sevdiklerimize. Bu eylem bana ezelden ters gelen, itici bir davranıştı; bunu yapmaktansa bir şeylerimin yok olmasına çoktan razıydım. Varsın alsındı neyim varsa. İhtiyaçtan olan minik yürütmeler görmezden gelinemez miydi ? Parfümler de o yaşta hepimiz için  önemliydi, onun için daha da çok öyle  olduğu, kullanmasından belli değil miydi? Victor Hugo'nun Sefillerini okuduğumda ilk okul üçüncü sınıfın tatilindeydim. O yaşta, o romandan yeterince faydalanabildim mi, ne kadar faydalandım bilemem elbette ama ne çok merhamet duyduğumu hatırlıyorum. Demek ki merhamet duygusu doğuştan gelen bir duygu... Çocuk kalplerde, büyüklerden daha çok bulunuyor sanki.  Açlık ve yoksulluktan yapılan bir almanın hırsızlık olarak algılanmasının yanlış olmasa bile eksik bir değerlendirme  olduğunu, biraz empati yapmanın gerekliliğini fark etmiştim en azından. Neyin ne zaman, bazı şartların hükmünde mazur görülmesi gerekliliğini az çok anlamıştım okurken. Üstelik bir de çalgıcı Yanko vardı zihnimde. Kemana duyduğu aşk nedeniyle, komşunun evine gizlice girdiğinde, onun yayını tellerinin üstünde gezdirirken yakalanan ve öldüresiye dövülen Yanko!... Manolya her ne istiyorsa alabilirdi benim dolaptan. Dolabımı kilitlemediğim gibi, kapısını her daim ardına kadar açık bırakıyordum... Alacaksa benden alsın istiyordum, diğerlerine dokunmasın. Zaman geçiyor, benim  deodorantlar bir milim eksilmiyorken, kilitli dolaptakiler bitiyordu. Ne yapsalar, ne etseler fayda etmedi. Parfümler bütün kilitli dolaplarda azalıp bitti, bir tek benimkiler duruyordu öyle eksilmeden. Benimkileri beğenmiyor muydu yoksa ! Gittim, diğer kızların deodorantlarından da birer şişe alıp koydum dolaba fakat  ne yapsam nafileydi, olmuyordu.  Üstelik diğer her şey de duruyordu yerli yerinde. Keşke benimkileri alsaydı; almadı ama ! Kilitli kapılar değil de, ardına kadar açık olan kapı engel oluyordu ona!... Aklıma geldikçe içim buruluyor hala. Ona ulaşan yolu kat edemediğimizi anlıyorum, yalnızlığı canımı acıtıyor. Çok gençtik elbette, tecrübesizdik, anlaşılan o ki, yeterli duyarlılıklardan da uzaktık. Ona kucak açamamış, yaralarını tam manasıyla görememiştik. Şimdi yazarken fark ettim, hiç birimiz  onunla merdivende oturup  sohbet  etmemiştik!.. Manolya ne kadar hoş bir kelime değil mi. M ile başlaması, daha ilk anda yumuşaklığı  hissettiriyor, ortadaki "no"biraz sertlik katacakken  akabinde gelen "l" sesi ve de sonrasındaki "ya" ile yaylar iyice gevşiyor. Kelimenin bütünü; bu kelimenin bir güzelliğe karşılık gelmesi gerekli dedirtiyor insana. O güzellikte bu çiçek oluyor. Onun benim zihnimde ki karşılığı ise, biraz hüzünlü bir gençlik  hikayesi olarak kaldı ne yazık...

Sevgilerimle
Dyt. Güner Erbay

Yorum yazın

İsim (Gerekli)
Yorumunuz (Gerekli)

Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

Yazarlar

Son yorumlar

Bu hafta en çok okunanlar

Video Haberler

8 YAVRUSU OLAN KÖPEĞİ DÖVEREK KATLETTİLERBOLU'DA GÖREVLİ İMAMDAN SKANDAL SÖZLERYAYLALARDA YIKIMLAR TÜM HIZIYLA SÜRÜYORBOLU'DA OTOMOBİLİN ÇARPTIĞI GENÇ KADIN YARALANDI
sanalbasin.com üyesidir